SÜLEYMANIN DAVARI TUZA AKIŞIR

(SÜLOĞUN TÜRKÜSÜ)

Türkünün Hikayesi: Şereflikoçhisar ‘dan aldığımız Ağaçören ilçemizin Hacı Ahmetli Tepe Köyüden Süleyman isminde bir genç çobanlık yapmaktadır. Köyün güzel kızlarından Sultan ile nişanlıdır.

            Köyde düğünler genellikle Sonbahar aylarında olmaktadır. Bu süre içerisinde Süleyman güttüğü koyunların sahiplerinden parasını alacak. Ailesi de harmandan, bağdan, bahçeden, kalkan ürünlerini satıp düğün masraflarını denkleştireceklerdir.

           Bu arada Sultan’ın üvey annesi Sultan’a devamlı baskı yapmakta, onu ağır işlerde çalıştırmaktadır. Ona kötü sözler söylemekte, geçimsizlik yaratmaktadır.

          Sultan bu işkenceye dayanamaz, Süleyman’a kendisini kaçırması için yalvarmaktadır. Süleyman bu işe razı olmaz. Düğün yapmak istemektedir.

          Sultan sonunda Süleyman’ı yalvarıp yakarıp ikna etmeyi başarır. Bir gece kaçarlar. Ortaköy’ün Gökler Köyünün üzerindeki Harundağı’na çıkarlar. Süleyman’ın ailesinin bağı bahçesi de Harundağı’nın altındaki düzlüktedir. İki genç gündüzleri Harundağı’nın eteğindeki bağ-bahçe işleriyle uğraşan ailesinin yanına inerler, yiyeceklerini içeceklerini alırlar, gece dağa çıkıp kumlu bir yerde çalıdan çırpıdan yapılan aleyçikte yatarlar.

          Aradan üç gün geçtikten sonra iki genç akşamüzeri, elbiselerini değiştirip yıkanmak için köye dönmeye karar verirler. Elele tutuşup köye doğru koşarak gelirlerken, köylülerden birisi görür, hemen Sultan’ın amcasına haber verir. Köyde Gâvur Eren diye anılan vicdansız ve zalim bir insan olan Sultan’ın amcası bu olaya içerlemektedir.

         Sultan’ın amcası hemen silahını alır, iki gencin gireceği Süleyman’ın evinin avlusuna tuzak kurar, pusuda bekleyen Sultan’ın amcası silahını doğrultur ve bağırır;

          —Kıpırdamayın sizi yakarım der.

              İki gencin yalvarmaları yakarmaları boşunadır. Amca kararlıdır.

Sultan:

            —Amca ne olur onu vurma, beni vur diye ağlar. Amca dinlemez, iki genç kaçmaya başlarlar. Amca silahını doğrultur Süleyman’ı vurur.

                Genç Süleyman’ın ölümü köyü yasa boğar, köye otopsi için gelen Hâkim, Savcı, Doktor da çok üzülür. Doktor Sultan’ı muayene eder, Sultan’ın üç gün önceden bakireliğini kaybettiğine dair rapor verir. Aynı Köyden İsmail YÜKSEL aşağıdaki ağıtı yakar.

Kaynak Kişisi: Emel DEMİRYÜREK

Notaya Alan: 1983 yılında Türk Halk Müziği ve Oyunları dergisinde ve Hamdi TANSES’in Öyküleriyle Notalarıyla Halk Türküleri kitabında yayınlanmıştır.

 

Türkünün Sözleri

Süleyman’ın (Süloğün) davarı tuza akışır

Ne giyerse de Sultan’ıma yakışır

Çifte bacısı da yola bakışır

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

 

 

Yanıldım da çıktım Harundağı’na

Acı kurşun değdi ciğer bağıma

Benden selam söylen Ali dayıma

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

 

Annaçtan aldım da yemedim çağla

Gelin Sultanım sen durma ağla

Küçük yaşında da karayı bağla

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

Annaçta duruyor da ağcalının çalısı

Yenilmedi de lavgarların delisi

Karşıda yatıyor yiğit ölüsü

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

 

Bir havasınan davarı güttüm

Zalim emmine de kötülük mü ettim

Üç günlük gelini kimi emanet ettin

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

Sultana giydirdim boğmalı şalvar

Yörü  gidelim sultan derede el var

Sen ileri varda emmine yalvar

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

Beni saklamadı da üç kovuğun taşı

Dostlar yurdum oldu annacın* başı

Anadan karaydı Sultan’ın kaşı

Felek beni güldürmedi neyleyim

 

Talihsiz sultanım bana ağlama

Ateş atıp ciğerimi dağlama

Küçük yaşında da  karaları bağlama

Felek beni güldürmedi  neyleyim

 

NOT: *Annaç: Karşı demektir. *Boğmalı Şalvar: Uçkur kısmı büzgülü anlamında